Habertürk yazarı Umur Talu, 18 Eylül 2009da yayımlanan yazısında, helikopter kazasında yitirdiğimiz görev şehidimiz İsmail Güneşten kalan anılarla ilgili yeni haberler verdi. Maalesef bunlar da yüreğimizi sızlatan gelişmeler. Talunun yazısına aşağıda yer veriyoruz. Yazının özgün metnine alttaki bağlantı adresinden de ulaşılabilir.
Umur Talu
Meğer kiminin de vicdanı donmuş!
"KARLARIN arasında imişler:
Basın kartı, bilgisayarı, fotoğraf makinesi, bir de kamerası.
İşte bunlar, gazetecinin en çıplak mirası."
1 Nisan 2009da Sabahta, "Abidinden İsmaile" başlıklı yazımın girişi böyleydi.
Muhsin Yazıcıoğlunun da öldüğü 25 Marttaki helikopter kazasından günler sonra cesedi bulunabilen, elinde telefon, "olay yerinden, ölüme donuşunu bildiren" gazeteci, İhlas Haber Ajansı mensubu İsmail Güneş için yazmıştım. ("Abidin", iki meslektaşı, iki adaş Yüksel ile birlikte İsmailden yarım asır önce Trakyada donarak ölen gazeteciydi.)
Sanki baştan içime doğmuş da sözcükler kalbimden öyle yuvarlanmış ya, demişim ki:
"İsmail Güneşi umarım ülke gazeteciliği ve meslektaşları hiç unutmaz.
Çünkü, şöhret gürültüsü kirliliğinden mustarip memleket ile medyada...
Karbeyaz nihai mücadele ile bu mesleği onurlandırdı...
Kırık ayakla buz gibi hayata tutunmaya çabalayışına... ailesine doğru, umutsuz adımları inatla atışına...
Oturup da tam yıkılmadan, tipiden bir heykel oluşuna kadar...
Beynimin içinde dönüp duruyor, kalbimde ısınıyor, inadına yaşıyor bu kardeşim."
Sanki içime doğmuş...
Sonra ne olmuş?
Hani "Gazetecinin en çıplak mirası" vardı ya...
Hani basın kartı yanında, "bilgisayarı, fotoğraf makinesi, kamerası".
Eşi Yasemin bu "miras"ı İsmailin çalıştığı ajanstan istemiş.
Yasemin Güneş, "O yazınızı sonradan okumuştum... O kadar etkilendim ki, herkese dağıttım o yazıyı... Sanki içine doğmuş da yazmış, dediler. O yüzden bunları önce sizinle paylaşmak istedim" dedi önceki gün. Anlattı. İçim daha çok acıdı.
"İhlas" yöneticileri, önce demişler ki, "Üçü de kullanılamaz halde".
Hani, cesetlere ulaşıldıktan sonra, içindeki "helikopterden son görüntüler" dört bir yana dağıtılan (satılan) makine, kamera için!
"Peki" demiş.
Günler geçmiş, öğrenmiş ki, hepsi tamir ettirilip İsmailin yerine tayin edilen meslektaşına verilmiş.
Bunun üstüne, Yasemin Güneş tekrar istemiş "İsmailin mirası"nı.
Fotoğraf makinesi onunmuş. Taksitle 1440 lira kadar ödemiş ajansa. Allah için, İhlas o parayı zaten iade etmiş ölümden sonra...
Allah için, 20 bin lira yasal tazminatı ve başta Ajanstaki arkadaşları, yardım için toplanan 28 bin lira, bir de 3 bin lirayla birlikte.
Tekrar istemiş ya...
Ajans yönetimi demiş ki, "8 bin 250 (8 milyar 250 milyon) tutuyor hepsi. Ödeyin, verelim!"
Öyle bankadan da değil; elden! Ki eller utansın sadece!
Beş yaşındaki evlat bile isyan etmiş. "Cenazede neler diyorlardı. Neden babamın makinelerini vermiyorlar" diye.
Ajans, "Yeni makine alacak gücümüz, bütçemiz yok" diyormuş!
"Yasemin Hanım biz bir aileyiz; bunları kimse duymasın" diyormuş, İsmailin adaşı ajans yöneticisi.
"O, son nefesine kadar onlara hizmet etti. Ölürken bile onları aradı, bildirdi. Öldü, çektiği görüntüleri kullandılar, sattılar" diyor Yasemin Güneş.
Duydukça, içim parçalanıyor, her bir parça utanç doluyor, doldukça için için öfkeye patlıyor.
Görevde donarak ölen, donarken de görev yapan gazetecinin mirasını, ailesine ancak bedeli mukabili vereceğini söylerken, bir de "8 bin 250 lira zaten indirimli fiyat" diyebilen meslektaş dilini ve insan halini merak ediyorum!
Yıllarca millete ahlak, terbiye, ihlas satabilen insanlık, gazetecilik, tüccar ve inanç halini merak ediyorum!
O yazımın sonu, içime doğmuş ya, şöyleydi:
"İsmail Güneşin mirasına dikkat ettiniz mi?
Bilgisayar, fotoğraf makinesi ve kamera.
Bir manası; teknoloji çağında, elinin altında üç kişilik işi tek kişinin yapabilmesine imkân veren donanımla... çalışıyorsun, yaşıyorsun veya donanımlı donuyorsun!
Bir acı manası ise şu: Bir insandan birçok post!"
Meğer, çalıştırırken "bir insandan birçok post" yetmiyormuş; donup ölünce de makinendeki görüntüler pazarlanıyor, yetmiyor, makineler acılı aileye "elden bedeli mukabili" arz ediliyormuş!
Öyle İhlas yöneticisi filan da değil; patron Örenler tez elden, kocaman özürle bunları bu bayram aileye teslim etsin, Sivastaki arkadaşa yeni makine versin... Cüzdanın hevesi yerine vicdanın nefesini dinlesin.
Ya da, "büyük sermaye"ye destek için çok sert çıkan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, "Gazetecinin küçük, çıplak mirası"nı alıp karısına iletsin.
O ana kadar; içi acıyan her gazeteci, gazete, yayın organı ayıbın üstüne gitsin!
Medyanın yeterince utanç yükü var zaten...
Bırakın; ölüme donarken bile mesleği onurlandıran karbeyaz gazeteci rahat uyusun bari!..
Bir babanın, bir eşin son anına tanık üç cansız makine, sessiz bir saygıyla, evin bir köşesinde, hatırasını yaşatan mütevazı birer canlı miras oluversin.
8 bin 250 lirayı nasıl olsa bulursunuz bir yerden!
İyi, mutlu, umutlu bir bayram dilerim.
http://www.haberturk.com/HTYazi.aspx?ID=4282